Türkiye ekonomisi son yıllarda büyüme rakamlarıyla övünse de, bu büyümenin nimetleri kimlere gidiyor? Maalesef, bu sorunun cevabı pek iç açıcı değil. Servet artışının adaletsiz dağılımı, toplumsal huzursuzluğu ve ekonomik kırılganlıkları artırıyor. Gelin, bu durumu biraz daha detaylı inceleyelim.
Zenginleşen Zenginler, Fakirleşen Fakirler
Ekonomik büyüme her zaman eşitlik anlamına gelmiyor. Türkiye’de ekonomik pastanın büyük bir kısmı, zaten zengin olan küçük bir kesimin eline geçiyor. Lüks konut projeleri, pahalı arabalar, özel jetler… Bunlar büyük şehirlerde sıkça gördüğümüz görüntüler. Ancak, aynı şehirlerde gecekondu mahallelerinde yaşayan insanlar, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Bu uçurum giderek büyüyor ve sosyal adaletsizliği daha da derinleştiriyor.
Gençler, Türkiye’nin geleceği olarak görülse de, onlar için işler pek parlak değil. Üniversite mezunu gençler bile iş bulmakta zorlanıyor. İş bulanlar ise genellikle düşük maaşlarla ve kötü çalışma koşullarıyla karşılaşıyor. Bu durum, gençlerin yurtdışına göç etme arzusunu artırıyor. Beyin göçü, ülkenin geleceği için ciddi bir tehdıt olusturuyor ve ayrıca Kadınların iş gücüne katılımı artıyor gibi görünse de, gerçekte durum pek de iç açıcı değil. Kadınlar, erkeklere göre daha düşük ücretlerle çalışıyor ve iş yerlerinde çeşitli ayrımcılıklara maruz kalıyor. Kadınların ekonomik hayata tam ve eşit katılımı sağlanmadıkça, gerçek bir ekonomik büyümeden bahsetmek mümkün değil.
Teknoloji ve dijital dönüşüm, yeni fırsatlar sunarken, bu fırsatlar da adil dağıtılmıyor. Büyük şehirlerde yaşayan ve teknolojiye erişimi olan insanlar bu dönüşümden faydalanırken, kırsal kesimde yaşayan insanlar geride kalıyor. Teknolojik eşitsizlikler, ekonomik eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor.
Türkiye’de vergi sistemi, zenginleri daha da zenginleştirirken, dar gelirli kesimlerin omuzlarına daha fazla yük bindiriyor. Dolaylı vergiler, özellikle düşük gelirli insanların bütçelerini zorlarken, yüksek gelirli kesimler çeşitli vergi avantajlarından faydalanabiliyor. Vergi adaletsizliği, toplumsal huzursuzluğun önemli nedenlerinden biri.
Bu adaletsizliği düzeltmek için birçok adım atılabilir. Öncelikle, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı ve her bireyin kaliteli eğitime erişimi garanti altına alınmalıdır. Kadınların iş gücüne eşit katılımı teşvik edilmeli ve cinsiyet ayrımcılığına karşı ciddi önlemler alınmalıdır. Teknolojik yatırımlar, kırsal kesimlere de yönlendirilmeli ve dijital okuryazarlık artırılmalıdır. Vergi sistemi yeniden düzenlenerek, gelir adaleti sağlanmalıdır.
Türkiye’de servet artışı, adil dağıtılmadığı sürece gerçek bir ekonomik kalkınmadan bahsetmek mümkün değil. Toplumun geniş kesimlerinin refahını artırmadan, sadece küçük bir kesimin zenginleşmesi, sürdürülebilir bir ekonomik model değildir. Gerçek kalkınma, tüm toplumun ortak çıkarları doğrultusunda hareket edildiğinde mümkün olacaktır.